1 Kasım 2020 Pazar

Savcının Gör Dediği

 Bu yazı ahbvuhasat.com sitesinden alınmış olup Alper Kaya tarafından yazılmıştır:


“(…) Kainat boşluk kabul etmez. Boşalan kadro, gecikmeksizin tayin görmüş ve doldurulmuştur. Yeni yargıç, köhnemiş bir sistem… Kendi sahte değerlerini topluma empoze eden sistem… İyiyi kötü, doğruyu yanlış, haklıyı haksız gören bir sistem… (…)” – Kelebek Etkisi: Cinayet Savcının Ölümü –

Bir ilk romanın en büyük avantajı da dezavantajı da aynı tanımlamada gizlidir. “İlk” olması, bir romanı ayrıcalıklı ve onunla aynı konumda olmaya çalışan onlarca, yüzlerce çalışmadan birkaç adım öteye taşır. Fakat aynı zamanda onunla aynı konumda olan yahut ondan birkaç adım, belki de birkaç yüz adım, ileride olan romanlara nazaran da dezavantajlıdır. Pek çok yazar adayının ilk romanlarının basılması hevesiyle olumsuz durumları göz ardı ettikleri, yıllar sonra onlar için (kötü demeyelim de) negatif algı oluşturabilecek nice noktayı önemsemeden o ‘ilk roman’ eşiğini geçip gittikleri vakidir.


Ancak halen Adana Adliyesi’nde Cumhuriyet Savcısı olarak görev yapmakta olan Mehmet Bal’ın Elvan etiketiyle okurla buluşan “Kelebek Etkisi: Cinayet Savcının Ölümü” isimli ilk romanında dezavantajlardan ziyade, avantajları konuşmak mümkün.


Kitabın en büyük avantajları ise konuya hâkim bir meslek üyesi tarafından yazılmasına rağmen terimlerde boğulmayan, okura nereden geldiğini ve nereye gittiğini anlamayacağı bir özensizlikle karakterleri oradan oraya sürükletmeyen, sonu itibarıyla tüm detayların aslında nasıl da özenle işlendiğini gözler önüne seren bir hikâyesinin olması ve bütün bunları da gayet mütevazı bir üslupla, tabir-i caizse ‘edebiyat yapmadan’ gerçekleştirmesi.

Burada bir parantez açmak icap ediyor.


Gündelik hayatta, zaman zaman argo olarak da kabul edilebilecek olan bir terim niteliğindeki ‘edebiyat yapmak’; her nedense pek çok edebî türde hoş karşılanmıyor. Bu, okurların pratiğinden ve yayınevlerinin de bu pratik nedeniyle edindiği, bazen de dayattığı yayıncılık kültüründen ötürü yazarlar için de ciddi bir sıkıntı olabiliyor. Polisiye ekseninde baktığımız zaman ise, doğrusu konu ile çoğu zaman alakasız; yazarın romantik iç sesinin bir tezahürü olan manzara betimlemelerinin, arka planda olanca hızıyla ilerleyen kanlı bir cinayet soruşturmasına rağmen karakterlerin etrafa bakıp iç sesleriyle ilkokul aşklarını anımsamalarının çok da elle tutulur bir yanı olmuyor. Bu husus, bir nevi mizah gibi.


Yapabilen çok iyi yapıyor (tam da bu noktada okunası: Georges Simenon – Manhattan’da Üç Oda, ki bu da yazarın polisiye olmayan romanlarından biridir) fakat yapamayan da hem eline yüzüne bulaştırıyor hem de maalesef çoğu zaman durumun ne kadar sakil durduğunun farkına varmıyor.


İşte bu hadisenin, tamamen dışında kalan; iyi bir polisiyenin zaten iyi edebiyat olduğu şiarını kendi yapısında taşıyan bir roman “Kelebek Etkisi: Cinayet Savcının Ölümü”.


Ağır ve Temkinli Adımlar


Roman emekli Başkomiser Mahir Yılmaz’ın ona hürmette kusur etmeyen ve onu akıl hocası kabul etmiş iş insanı, bir nevi de çaylağı olan Fatih ile birlikte emekliliği sonrasında onun yerine, başkomiserlik makamına, atanan Akif’in ölümünü gayri resmî yollarla araştırma hikâyesini anlatıyor.


Hikâye, karakterleri bize tek tek tanıtarak başlıyor ve türdeşlerine nazaran hayli kalabalık bir şüpheli listesinin olmasına rağmen hiç teklemeden, okuru şaşırtacak tutarsızlıklara uğramadan ilerliyor. Çiçeği burnunda yazar Bal; cinayetin işlendiği ana dek hafif ilerleyen olay örgüsünü, ölümle okuru yüz yüze getirdiği bölümün akabinde de derinden, hafif ama temkinli biçimde ilerletiyor. Mekân, şehir veya bölge betimlemelerinden ziyade karakterlerin psikolojilerine odaklanmayı tercih eden; bunu da bu yolu seçenlerin yaptığı gibi hataya düşerek değil, gayet bilinçli bir kalemle gerçekleştiren Mehmet Bal’ın ilk romandaki başarısını bu psikolojik tahlillerin tutarlılığına ve özellikle bölgenin analizini iyi yapabilmiş oluşuna dayandırabiliriz. Nitekim ilerleyen bölümlerde, cinayetin işlendiği ve karakterlerin de yaşadığı yerin, yazarın doğum yeri olan Gercüş’e yakın bir yer olduğu da ortaya (muhtemelen bilinçli bir tercih gereği) çıkıyor.


“Kelebek Etkisi: Cinayet Savcının Ölümü” romanında bizi polisiye romanlardaki alışageldik Cinayet Büro koşturmacalarından, asıp kesen ve insanları yaka paça sorgu odasına alan başkomiser ve komiserlerden ziyade emekli başkomiser Mahir Yılmaz, yardımcısı ve iş insanı (dolayısıyla da adlî süreçlerden çok uzak) Fatih, bölge savcısı Sadeddin Gün, adliye kâtibi Adem, muhbir Ercan gibi tahkikat çemberinin türe göre çok dışındaki figürler bekliyor. Bunda ana etmen, yazar Mehmet Bal’ın savcılık makamında geçirdiği sürecin kendisine kattığı gözlem kabiliyeti ve dolayısıyla kazandığı perspektif olsa gerek.


Bölgesel Çıkarımlar ve Genişleyen Katmanlar


Cinayet soruşturmasının çok ötesinde, bölgeye ve bölgedeki asayişe dönük nitelikli temellendirilmiş tespitlerin yer aldığı hikâyenin akışında terörle iltisaklı olmak kavramına dönük sorgulamalar, insanların kolayca terörle iltisaklı gösterilebilmesi ve öyle olduklarının düşünülmesi, terör örgütünün yaptığı kanlı eylemlerin de kör göze parmak şeklinde olmadan sunulmasıyla okura iletiliyor.


Özellikle hikâyenin girişinde, yerel siyaset figürlerinin adlî mercilere ve kolluk kuvvetlerine kendilerinin karşısında yer alan terörle adı yakından anılan kişileri öne sürerek imtiyaz taleplerini dayatmaları ve gerçekleştirmeleri; kan dondurucu bir gerçeklikle sunuluyor. Bu ‘alabildiğine gerçeklik’ hissinin akabinde gelişen gayri resmî cinayet soruşturmasında ise bölgesel çıkarımlar muhbir Ercan karakterinin ele alınış biçimiyle ve emekli başkomiserin çırağı Fatih’in iç sesine zaman zaman sirayet eden tespitler ile sunuluyor.


Bu açıdan “Kelebek Etkisi: Cinayet Savcının Ölümü”, mevcut hâliyle aslında polisiye roman niteliği taşıdığı kadar adlî merciler için de bölge için bir ön izleme özelliğine sahip. Kitap boyunca savcılık makamından, görevdeki polislere; emekli polislerden, bölge gerçeği olan muhbirlere dek bir cinayet soruşturmasının ne denli genişleyebileceği, bu unsurların her birinin birbirleri hakkındaki görüşlerine kadar detaylı biçimde işlenmiş. Öyle ki, hikâyenin finalinde gerçekleşen mahkeme sekansında da yargı unsurları hâkimlik makamına kadar uzanarak kendisini genişletmiş. Polisiye romanlarda, özellikle ülkemizde, çok da rastlamadığımız üzere hem normal soruşturmanın hem gayriresmî araştırmaların hem savcılık sürecinin hem de mahkeme aşamasının tekmili birden yer almasıyla yapıtın önümüzdeki süreçte Türk polisiye tarihi adına farklı bir yer edineceği rahatça söylenebilir.

Hatta finali itibarıyla devam edecek bir seri izlenimi uyandıran, bu açıdan da ismindeki “Kelebek Etkisi” kısmının serinin başlığı olduğu hissiyatı yaratan bu kitap sahip olduğu nitelikli Türkçe kullanımı ile de pek çok ilk romanda göremeyeceğimiz bir duruluğa sahip. Tek eksisi, dizgiden yahut yazım pratiğinden kaynaklı olarak konuşma işaretlerinin hem (–) hem de (‘) imleriyle aynı anda kullanılması… Bu hata haricinde romanın göze batan bir yanlışlığı da bulunmuyor üstelik. Tabii, bir de eğer teorim doğruysa ve ‘Kelebek Etkisi’ kısmı serinin adı ise bunun daha farklı bir yöntemle vurgulanabileceği (pek çok mevcut örnekte olduğu gibi kitabın resmî adının da ‘Kelebek Etkisi Serisi’ gibi bir isimle ilan edilebileceği) de eleştiriye müsaade tanıyan bir nokta.

Polisiye bağlamında ise sadece, finali itibarıyla türün sadık okuyucularının eleştirebileceği bir katilin çıkmış olma ihtimali bulunabilir. Ancak sadece bundan ötürü kitabın niteliğini azımsamak ise özenle işlenmiş tüm detaylara ihanet etmek olarak kabul edilebilir.


Hukuk Bunun Neresinde?


Bir Cumhuriyet savcısı roman yazıyor, romanda da birkaç savcı ve hâkim karakterleri var; peki hikâyedeki tek hukukî noktalar bu ikisi mi? Tabi ki değil…


Olay mahallinin ele alınış biçiminden, sanıkların savcılık makamınca tutuklu yargılanma kararının alınmasına; genişletilen soruşturmalara eklenilen deliller ve yeni sanıkların belirmesi hâlinde savcılık makamının gösterdiği reaksiyonlara değin bir cinayet soruşturmasının adliye koridorlarını ilgilendiren bölümleri teferruatlı ve akılda soru işareti bırakmayacak denli net biçimde ele alınmış. Üstelik romanın ana ekseni, adliye boyutu da değilken…


Savcı Mehmet Bal, polisiye romanlarda sıklıkla (mecburî gerekçelerle) atlanılan evrelere usta işi bir kalemle saygı duruşunu ifade etmiş. Kendi makamının bu soruşturmalardaki aslan payını, yapabileceği en nazik yolla teslim ederek okunaklı, tutarlı, karakterleri gerçek hayatın içinden alınmış bir ilk romana imza atmış.


Bu yönüyle de aslında kitabın, baştan sona bir ‘hukuk mücadelesi’ olduğu pek âlâ iddia edilebilir. Yalan sayılmaz, görecelilik kuramıyla da pek çelişmez. Üstelik kitap, bu yönüyle kendisinden sonraki benzer yapıtların önünü açması hâlinde kendi ‘kelebek etkisi’ni gerçek kılmış olur belki.


Olur mu..? Olur.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder