22 Ekim 2020 Perşembe

Zoom Öğretmenler için Pratik Ayarlar

 Zoom kullanan öğretmenler için pratik ayarlar(arkadaşlarınızla paylaşabilirsiniz)

 Zoom uygulamasının arayüzü İngilizce olduğundan kullanırken öğretmenler pek çok sıkıntı yaşamaktadır. İşte Zoom kullanan ogretmenler için bazı pratik ayarlar...

Zoom kullanan öğretmenler için pratik ayarlar

1. ID numaraları ve şifre değişiyor

Çözümü, Schedule ile ileri tarihli konferans oluştururken Meeting ID kısmında Personal Meeting seçili olursa değişmez.

2. Öğrenciler ekranı çiziyor ya da müdahale ediyor

Share Screen ile ekranı paylaştığınızda üstte çıkan seçeneklerden More seçeneğine gelince açılan menüden "Disable partipicans annotation" seçeneğini bir defa tıklayın. Disable değil de "Allow" seçili ise değiştirmeyin.


3. Öğrencilerin girişte mikrofonu açık oluyor


Schedule ile ileri tarihli konferans oluştururken Meeting options menüsündeki "Mute partipicans upon entry" seçeneğini işaretleyin.


4. Ama öğrenciler giriş yaptıktan sonra kendileri mikrofonlarını açabiliyor, müdahale edemiyoruz :


Konferans başladıktan sonra alttaki "Manage Partipicants" menüsünü açınca sağda çıkan pencerenin alt sağ köşesinde "More" yazısının başındaki ok işareti ile menüyü açıp "Allow partipicants to unmute themselves" seçeneğinin başındaki işareti kaldırın.


5. Öğrenciler sık sık isimlerini değiştiriyor


Konferans başladıktan sonra alttaki "Manage Partipicants" menüsünü açınca sağda çıkan pencerenin alt sağ köşesinde "More" yazısının başındaki ok işareti ile menüyü açıp "Allow partipicants to rename themselves" seçeneğinin başındaki işareti kaldırın.


6. Öğrenciler chat penceresinde gereksiz yazılar yazıyor


Konferans başladığında alttaki menüden "Chat" seçeneğini tıklayın. Sağda açılan pencerenin sağ alt köşesinde "File" yazısının yanındaki üç noktaya tıklayın. "No one" seçerseniz sadece siz mesaj gönderebilirsiniz. "Host only" seçerseniz öğrenciler sadece size mesaj gönderebilir, başkası bu mesajı göremez. Size uygun seçeneği işaretli hale getirin.


7. Dersi kaydedemiyorum


Konferans başladığında alttaki menünün en sağında "Record" yazısına tıklayıp kaydı başlatın. Dersi sonlandırdığınızda sistem otomatik olarak video convert (dönüştürme) işlemini başlatacak (bu dersin süresine göre biraz zaman alabilir) ve sonrasında size bu video dosyasını nereye kaydetmek istediğinizi soran bir pencere gelecek. Buradan kayıt yerini seçip onayladığınızda video bilgisayarınıza kaydedilmiş olacak.


8. Dersi telefon üzerinden yaptığımda bu seçenekleri uygulayabilecek miyim?


Hayır, bahsi geçen seçeneklerin büyük çoğunluğu bilgisayar üzerinden gerçekleştirilen derslerde geçerli oluyor. Bu yüzden imkan dahilindeyse uygulamayı bilgisayar üzerinden açalım.


9. Öğrenicler bekleme odasında benim onayımı beklmeden beklemeden ders dahil olsunlar


Ders oluştururken "Waiting room" seçeneğini kaldırın


10. Toplu olarak mikrofonu kapatmak istiyorum


Manage Participant başlığını tıklayarak Alt+M tuşlarıyla sizin dışınızdaki herkesim mikrofununu kapatabilirsiniz.


Zoom arayüzünün Türkçe karşılıkları:


zoom ders ayarları


Share: Share butonuna tıkladıktan sonra gelen ekrandan paylaşacağınız ekranu seçip ekran paylaşamı yapabiliriniz.


Mute/Unmute (Sesi Kapat / Sesi Aç): Mikrofonunuzun sesini açar veya kapatır.

Start/Stop Video (Videoyu Başlat / Durdur): Toplantı içi videonuzu başlatmanıza veya durdurmanıza olanak sağlar.

Participants / Manage Participant (Katılımcılar / Katılımcıları Yönetme): Katılımcıları görüntüleyip katılımcıları yönetebilirsiniz.

New Share (Yeni Paylaşım): Yeni bir ekran paylaşımı başlatabilirsiniz.

Pause Share (Paylaşımı Duraklat): Geçerli paylaşılan ekranınızı duraklatabilir daha sonra tekrar paylaşımı devam

Chat (Sohbet): Sohbet penceresini görüntüleyebilirsiniz.

Invate (Davet et): Öğrencilerinizi toplantıya katılmaya davet edebilirsiniz

Record (Kayıt): Dersinize veya toplantınıza ait video kaydını başlatmanızı sağlar.

End Meeting (Toplantıyı Sonlandır): Bu düğmeye tıklayarak canlı dersinizi sonlandırabilirsiniz.

Zemheri

 Önceden, insanın kaderinin yine o insanın kendi 

elinde olduğuna inanırdım. İnsan ancak yaşadıklarıyla, fikirleriyle, sözleriyle kısaca yine kendisiyle kendi hayatını çizer sanırdım. İnsanın karşısına çıkmış olan her durumun aslında yaptıklarının bir sonucu olduğunu zannederdim. Bu aslında gerçek değil, bir temenni imiş. Hepimiz aslında dengesiz bir dengenin üstünde yürümeye çalışan sirk çalışanlarıymışız. Hepimiz, birbirimizin nedenlerinin sonuçları olan insanlarmışız…


Hal böyle olunca, aslında almış olduğumuz her karar 

bizimle birlikte başka insanları da ilgilendiriyor. Aslında çizdiğimiz o resimler yalnızca kendi hayatımızın resimleri değil, arkadaşlarımızın, ailemizin ve hiç tanımadığımız insanların resimleri. Ve unutmamalıyız ki kendi boş sayfamızı da yalnızca kendimiz doldurmuyoruz. Bu sebepten dolayı çok basit olarak düşündüğümüz herhangi bir karar alırken bile, alacak olduğumuz bu kararın sonuçlarının yalnıza kendimizi değil, başkalarını da ilgilendirdiğini unutmayalım. 


Yaşadıklarımızdan ziyade, yaşattıklarımızı yaşayabilmeye ve hissedilenleri hissetmeye çalışalım…

Bir mevsim geçmiyor ki sararıp solmayayım.

Ne yaz bildim ne kış ömrümce.

Varsa yoksa bir bahardır gönlümce.

Bir bahardır beni benden alır.


Bir mevsim geçmiyor ki sararıp solmayayım,

İçi dışı ben olmuş ise sonbaharın.

Lavanta kokularından kalmamışsa eser,

Güz ise gelen ve gelmemişse giden,

Hayali bir maziye gömülüyorken apansızın,

Nafile bir fısıltı, bir ses simama gülümser.


Oldum olası savrulup giderim anılarla.

Ben miyim yoksa hatıralar mı öptüğüm.

Ne garip şeydir yine yine her mevsim,

Beni benden alır bir yere götürür.


Gün gün geçenler bu saniyeler midir?

Ürkek gecelerin çocuksu yalnızlığınca.

Nasıl bir yanılsama, aynamda öylece durur,

Duraksız seyreder gözlerin dalgınlığınca.

O ben midir, yoksa benden midir?

Gerçek mi yahut gölgem midir.

Duyarsız değildir kendi aksine

Delirir de söylemez kendi aklınca.


Kim anlar halimi fotoğraflardan başka.

Bir fotoğraftır ölmeden yaşadığım yer,

Yahut durmadan sevdiğim ve güldüğüm.

Bir fotoğraftır, beni benden alır.


Levrek Buğulama da İstemeyin Ama

 Reha TanörLevrek Buğulama da İstemeyin Ama’da her anlatının içinde bir eşsiz bir sofra her lezzetin içinde yeni bir yaşam dersi saklayan anlatılarıyla okuru hiç görmediği; belki göremeyeceği ya da görse bile bu kadar ayrıntısına hiç dikkat etmediği sokak aralarında dolaştırıyor.  Bir yaşam gurmesi olan Tanör’ün hayata dair tüm tespitlerindeki benzersiz keşiflerini; dünyanın farklı kentlerindeki restoranlarda, sofrasına oturarak dinleyeceğiniz “Levrek Buğulama da İstemeyin Ama” ikincisi baskısıyla okurlarına özgün bir deneyim yaşatmaya devam ediyor. İstanbul, güzelliğiyle ünlü kentlerdendir. Doğal güzellik pek çok yerde vardır ama İstanbul’unki iki açıdan üstünlük yaratır. Birincisi, bunun ‘yaşayan bir güzellik’ olmasıdır. Çok milyon insanın yaşadığı, paylaştığı bir güzelliktir bu. Ouchy’ninLugano’nun dingin, sessiz güzelliğine benzemez. Burada milyonlarca insan üretimin, yaşam mücadelesinin içindedir. Bu zorunlu mücadele kentin karmaşasını artırır, dokusunu hırpalar. Tılsım buradadır; İstanbul bütün bunlara rağmen ya da bunlarla birlikte güzeldir.”

Reha Tanör’le birlikte bilmediğiniz bir kentte Güneş’i batırmak, ara sokaklarında kaybolmak ve sizi sizi anlatan bir ses duymak için onun güçlü kalemiyle ve yaşama dair kendine has tespitlerine hayatınızda bir yer açarken “Levrek Buğulama da İstemeyin Ama!” Ve unutmayın ki bu kitapta okuyacaklarınızın hiçbiri öylesine değil…

 


21 Ekim 2020 Çarşamba

Kedice Bir Sevda

 İsyan ve Asil Dede’nin Düğünü romanlarıyla okuru iklimler, renkler, denizler, insanlar ve saf hislerle buluşturan Ege, bu kez mizah dolu bir aşk hikâyesiyle hayattaki kararlarımız, hatalarımız ve telafi çabalarımız üzerine düşündürüyor. Samimi dili, ömürlük aşkı ve bir kedinin olaylara pati koymasıyla fantastik bir macera.

Ve bir “miyavvv” ne çok şey anlatabilir, hiç düşündünüz mü? 

Akıcı kurgusu, ön planda tutulan merak unsuru, ilişkilere yaptığı ince göndermeler ve şaşırtıcı finaliyle bir günde bitireceğiniz çok eğlenceli bir kitap. Biz çok sevdik 📚🙏

“Dünyanın en kötü şeyi aynı evde iki yabancı olmakmış meğer.”


13 Ekim 2020 Salı

Mutluluk Kokusu

 “Ülkemizin en büyük sorununun mutsuzluk olduğunu fark ettik, buna dur demek için Mutluluk Kokusu’nu yazdık.” diyor Zeynep Kübra... Ve ekliyor:

“Ben Zeynep, kronik akciğer hastasıyım mutsuz olduğum zaman nefes alamıyorum, bu durum mutluluğun ne kadar kıymetli olduğunu fark etmemi sağladı. Bunun için “farkındalıkla teşhis, mutlulukla tedavi” sloganıyla yola çıktık. Kolumda serumumla yazdığım kitap, ağrıyan boğazıyla mutluluk için haykıran bir arkadaşımla da klip oldu...


Kitabımızda hayallere ulaşmanın sınırsızlığını Nasa’da çalışan Türk bilim insanımız anlatırken, çabalarıyla imkânsızlıklara meydan okumayı doktorumuz Dr. Sare anlatıyor.

 

Ve 25 farklı bakış açısından oluşan sürpriz isimler kitap içeriğinde sizi bekliyor...

Şimdi “Mutluluk Kokusu” kitabını  sizlere ulaştırmak için sayfamızda kliple birlikte çekilişimiz var, hepinizi instagram sayfamıza bekliyoruz dostlar.” @mutlulukkk.kokusu 🤗


12 Ekim 2020 Pazartesi

Akran Zorbalığı

 Arkadaşlar arası çatışmalar kaçınılmazdır, iki kavram arasındaki ince fark, akran zorbalığı ise önleme olanakları bulunmasına rağmen toplumda gittikçe daha sık görülen bir sorun olmaya başlamıştır. Her ikisinin arasındaki ince fark, ayırt edilmesini zorlaştırmakta, çocuğun bunları aşması için yardım almasını engellemektedir. Bu kitabın amacı ise her iki kavramın da ne olduğunun anlaşılmasını sağlamak, çatışmaların nedenlerine ve çözüm yollarına işaret etmek, akran zorbalığına hangi unsurların yol açtığını, ailelerin ve okulların önleyici, çözüm sağlayıcı ne gibi eylemlerde bulunabileceklerini göstermektir. 

Kitap, akran zorbalığının her iki tarafındaki çocuğun da mağdur olduğu bilinciyle onlara yardımcı olabilmenin, birbirleriyle dayanışma içinde olmalarını sağlayabilmenin yollarını işaret etmektedir. Çünkü barış, huzur, sağduyu, sevgi, hoşgörü dolu bir çocukluk onları mutlu, merhametli, adaletli bir yetişkinliğe götürecektir.

Akran Zorbalığı Ömer Şahan’ın kaleminden... Kitapçılarda...


Zoka

Kurguyla gerçeğin örtüştüğü anlar vardır. Gün gelir, kurgusal karakterlerden birileri gerçek hayatta karşınıza çıkabilir...

 

•••

 

Sencer, apartmanın girişindeki kendi dairesine ait posta kutusunda tehdit notları bulur. Böyle bir şeye kim/kimler teşebbüs edebilir ki?

Geçmişi yeniden kurcalar. O ara iki kişi iki ay arayla hunharca öldürülür. Akla gelen şüphelilerin bu derece zalim olmaları korkutucudur.

Katil, Sencer’den akla hayale gelmedik bir istekte bulunur. 

Emniyet güçleri olaya yoğunlaşır, farklı suçlardan sabıkası olanlar sorguya alınır.

Güvenlik güçleri yanlış kişilerin peşinde olabilirler mi?     

Sencer, kırk sekiz saat dolmadan şifreyi çözüp katile ulaşmak zorundadır.  

 

•••

 

Sadece bir tercih yapmam gerekiyordu, tercihin sonucunda ikimizden biri kurtulabilir, ikimizden biri ölümle tanışabilir, ikimiz de ölebilirdik...

Tek bir çıkışım vardı: Operasyonu kendi başıma yapmak.

Eğer bir kahramansan kahramanlığın gereğini yapmalısın. Değilsen de önemli değil, en pasif bir insanın içerisinde dahi uyuyan bir cengâver vardır, yeter ki derin uykusundan onu uyandıracak büyüklükte bir tepki oluşsun.

Değil midir, aşk düşünce yüreğe, kılıcını kuşanır...

Transformers budur!


10 Ekim 2020 Cumartesi

Akıllı Putlar

 Polisiye ve gerilim meraklılarını çok düşündürecek cinayetler.

İntihar tanısı konan bir mühendisin ölümü, Memur Tony’nin kafasında soru işaretleri bırakır. İçindeki huzursuzluğu çözmek için yakın arkadaşı olan Dedektif James’e gider. James’in de ona hak vermesiyle olayın bir cinayet olduğu netleşir. Risk almamak şartıyla olaya dahil olan olan dedektif kısa süre sonra kendini büyük bir planın ortasında bulur. 4 mühendise gönderilen tehdit içerikli

e-posta, peşinden cinayetlerle gelir. Olayı uzaktan incelemek isteyen James artık olayın merkezindedir.


Gerilimi olaylarla değil, fikirlerle yaşamak isteyenlere bir James Hooper polisiyesi.


9 Ekim 2020 Cuma

Gün Olur Asra Bedel

 Yine beni yoran, üzerime var gücüyle çöken dünyadan sıyrılıp bir kitaba sığındım.Bu sefer de kitabın kahramanı olan Yedigey Cangeldin ile bir yolculuğa çıktım.Tahmin ettiğimden daha güzel geçti bu yolculuk.Satırlarda yazan her kelimeyi sanki onun ağzından duyuyormuş gibi okudum.

Kazangap,Yedigey’in vefalı dostudur.Tren yolunda çalışan Yedigey dostunun öldüğünden habersiz bir şekilde işini yapmaktadır.Eşi Ukubala gelir,ölüm haberini verir.Bu dünyada ölmek zor bir işti ama ölenin şanına yakışır bir törenle gömülmesi de kolay bir iş değildi.Kazangap gibi bir yiğit de anca Ana-Beyit mezarlığına gömülürdü.Bu mezarlık yaşadıkları Boranlı Köyüne pek yakın değildir ve yolu sadece  Yedigey bilir.İşte Yedigey bu yol boyunca o ana kadar yaşadıklarını acısıyla tatlısıyla tüm her şeyiyle gözlerinin önünden geçirir.Hepsini tek tek hatırlar ve yazarın kulağına fısıldar,yazar da bizlerle paylaşır.

Yedigey’in eşiyle nasıl evlendiğini,hayatın onları nasıl Sarı-Özek bozkırına attığını,buraya gelmeden önce nerede nasıl yaşadıklarını,ne iş yaptıklarını,savaş başladığında cepheye nasıl giitiğini nasıl savaştığını savaşın onda ne gibi izler bıraktığını,Kazangap ile nasıl tanıştığını anlatır.BunlarıanlatırkenAna-Beyit mezarlığının hikayesini es geçmez.Yazardiğer kitaplarında efsanelerden bahsettiği gibi bu kitapta da Ana-Beyit mezarlığı ve Nayman Ana’nın efsanesini anlatır.Mankurt olan oğlundan ve oğlunun attığı okla ölen Nayman Ana’dan bahseder.Okun oğlu tarafından atıldığını gören ananın yüreği nasıl yanmıştır kim bilir.

Kitabın büyük bir bölümünü oluşturan Abutalip Kuttubayevve eşi Zarife’nin hikayesi.Abutalip savaşta esir düşer.Esirdüşmektense ölmeyi tercih etmediği için dönemin insanları tarafından ayıplanır,kara leke olarak alnına yazılır.Ailesi,çevresi onu dışlar.Zarife’nin ailesi de evlenmelerini istemez.Öğretmen olan karı-kocanın 2 de oğulları vardır.Hayat onları bir yere sığdıramaz ama onlar Boranlı’ya sığarlar.Demir yolunda çalışmaya başlayarak canlarını dişlerine takarak yaşama tutunurlar.Sarı-Özek’te  yaşama tutunmak kolay değildir.Sıcağı soğuğu yaşam şartlarının zorluğu insanı çileden çıkarır,oraları tahammül edilemez yer kılar.

Abutalip çocuklarına bir şey bırakmak için anılarını yazmaya başlar.Yazdıklarının onu ailesinden koparacağını,karısınıdul,çocuklarını yetim bırakacağını bilse yazmaya devam eder miydi acaba? İstasyona gelen bir müfettiş birinin ispiyonlaması yüzünden Abutalip’i şikayet eder ve onu tutuklarlar.Yazdıklarında tutuklanmasını gerektirecek bir şey yoktur ama kara leke işte onu suçlamak için yazması bile yeterlidir.Abutalip’i tutukladıktan sonra kimse ondan bir haber alamaz zaten sonrasında da ölüm haberi gelir.

Yedigey ise Zarife’ye çoktan aşık olmuştur.Yedigey’eKazangap tarafından hediye edilen devesi Karanar birgünköyden kaçar,onu getirmek için giden Yedigey ise dönüşünde kendisine aşık olduğunu anlayan Zarife’nin çocuklarını alıp köyü terk ettiğini,kimsenin bilmediği diyarlara gittiğini öğrenir.

Çok sonraları savaşın izleri silinmeye başladığı zamanlarda Yedigey,Abutalip’in suçsuz olduğunu çocuklarının bundan dolayı zarar görmemesi için uğraşır ve Abutalip aklanır.

Ana-Beyit’e ulaştıkları zaman oranın artık yasak bölge olduğunu gören cenaze alayı Kazangap’ı başka yere gömmeye karar verirler.Sonuçta onlara göre ölü gömülmeden geri dönülmez.Yedigey’in vasiyeti de Kazangap’ın yanına gömülmek.

Kitapta geçen bir diğer olay da uzay üssünden yaşananlar.2 ülkeden birer kozmonot uzaya gider ve başka gezegende yaşayan canlılarla iletişime geçerler,uzay üssünden ayrılırlar.Bu olayı ve niçin ayrıldıklarını bir mektupla anlatırlar.Ortak Yönetim Merkezi uzun uğraşlar sonucunda bir karar verirler.2 kozmonotun dünyaya geri dönüşlerini yasaklarlar.Dünyaya bir zarar gelmemesi için de bir operasyon başlatırlar.Dünyanın yörüngesine yerleştirilecek uydular, Ana-Beyit mezarlığını da içine alan yasak bölgeden fırlatılan bir rokettedir.

Gün Olur Asra Bedel kitabının içerisinde olması gereken bir bölüm yazarın Cengiz Han’a Küsen Bulut kitabında yer alıyor.Okuyalım bakalım Abutalip Kuttubayev’intutuklandıktan sonra başına neler gelmiş.

Sevgilerimle.

SÜMEYYE AKÇİN


Nar Ağacı

 Nar Ağacı, Nazan Bekiroğlu'nun yaşanmışlıklarla dolu eşsiz romanı. Tebriz'in yakışıklı, heybetli, vakurlu ve herkesçe tanınan halı taciri Settarhan ile Trabzonlu bir güzel hanımefendi Zehra'nın; birbirine doğru akması için tecelli eden hayat ırmaklarının o muhteşem hikayesi anlatılır. Roman sizi Trabzon-Tebriz-Tiflis-Batum-Bakü ve İstanbul hattında bir yolculuğa çıkaracak. Tebrize dair pek çok şey öğrenecek, dönemin siyasi tarihine dair bilgiler elde edecek, yazarla birlikte sizde bu hikaye de birer gölge olup yazarın elinde bulunan fotoğrafların içine girip eski zamanı yaşayacaksınız. Kendinizi kimi zaman henüz söylenmemiş bir sevdanın cennetinde, kimi zaman uzun ve meşakkatli bir muhacirlikte, kimi zamanda gurbete düşmüş bir beyzadenin yanında bulacaksınız. Yeri gelecek İranlı Hafız'ın beyitleri

"Seni kirpiklerimle öldürürüm diyen yâr
Aman sakın durmasın öldürürse öldürsün"
Yeri gelecek Mevlana'nın "Dünya bir ırmaktır, biz bu ırmaktan dışarıdaydık aslında ve ırmağa düşen sadece gölgemizdi" sözü kalbinize nakşedicek. İşte tüm bunlar Nazan Bekiroğlu hanımefendinin mürekkebi aşk olan kalemiyle buluşmuş. Nar Ağacı bir doğu masalı kadar zengin, hayal kadar güzel, hayat kadar gerçek bir hikaye... İncelikle işlenmiş karakterleri, zengin detayları ve dönemi anlatmadaki maharetiyle yıllarca unutulmayacak bir kitap...
Sevgilerimle...
(Kübra Kartal yazdı)


8 Ekim 2020 Perşembe

Resmi Mahrumiyet

 Edebiyat öğretmeni-şair Timur ÜZEL’in ilk şiir kitabı... Resmi Mahrumiyet...

“Bir çocukluk hayalinin kâğıtlardaki halidir bu kitap. Her ne kadar sayfalardan ibaret gözükse de şairin yaşayan bir parçasıdır. Her duygunun her ruhsal durumun etkisini iliklerine kadar yaşamış bir bilincin düzensiz cümlelerini barındırır.”


Bir sayfada “Dinlenesi suskunluklar birikir sessizliğimde” diyor şair Timur Üzel... Dinlemek isterseniz, şiir seven herkes için tüm kitapçılarda... 📚


7 Ekim 2020 Çarşamba

Yaşamak

 Karadeniz’in küçük bir kasabasına bağlı Kirazlı köyünde yaşayan ve beşinci sınıfa giden Can, bir yandan karne heyecanını yaşarken bir yandan da ortaokula geçmenin telaşı içine düşmüştü.  

Karışık duygular içindeki Can’ın yaz tatili, küçük bir kaza ile başlasa da sonradan güzel geçmeye başlamıştı. Ta ki hayatının geri kalanını etkileyecek olan o büyük kaza yaşanana kadar

 

Başına gelecekleri önceden bilebilir miydi? Bilse mezun olur muydu hiç ilkokuldan? Hayatının sonuna kadar on bir yaşında,Kirazlı köyünde kalmaz mıydı?

 

Karaya oturmuş bir gemi gibi hareketsiz haldeyken annesine ve babasına verdiği söz, onu tekrardan hayata bağlar.

 

Bu hikaye, hayattan soyutlanmış çocuğun, hayata sıkı sıkı tutunmasını konu edinmiştir. Zorluklar karşısında yılmadan mücadele etmenin güzel bir örneğini gözler önüne sermektedir. Kitabın sonunda ise onu, güzel bir sürpriz beklemektedir…

 

Aynı kaderi paylaşan ya da paylaşmayan birçok kişi için ilham kaynağı olması dileğiyle…  


6 Ekim 2020 Salı

Genesis ve Saklı Gerçekler

 “İnsanı bozunmadan koruyacak olan şey nedir?” sorusunu sorduğumuzda bunun cevabı ortak akıl olacaktır. Çünkü insan kendini en yetkin olarak gördüğünde, etrafındakileri bir sinek gibi ezmeyi de kendinde hak görebilir. Ve işte o zaman aslında ortak aklın hükmettiği toplumlarda görülen ezici üstünlüğü görmek istemeyebilir. Ancak ortak akıl daima aklın üstünlüğünü koruyan bir üst halkadır. Aklıyla hükmettiğini sanan insanın bir süre sonra yaşadığı harabiyet, etrafının sesine kulak vermeden hareket etmesindendir. Bazen, yaşadığımız Pandemi’de olduğu gibi aklın üstünlüğünü sınayan bir virüs, dünyada bir üst akıl oluşumunu izleyecek bir yolun açılmasına uğraşır. Ve dünyadaki tüm akıl çalışmaları, bilim felsefesi koltuğunda oturan kişiler tarafından bencillikten kurtarılıp insanlığa hizmet için yarışır.

“Genesis” ve Saklı Gerçekler, biyoloji öğretmeni Nurhayat Kayar’ın hepimizin kişisel yolculuğuna rehber olacak nitelikteki bir eseridir. Bilinç akışı yöntemiyle kaleme alınan eser, aynı zamanda kişisel gelişim üzerine yazılmış ender deneysel metinlerdendir. Kendiyle yüzleşmeye hazır tüm okurlarımızı, kitaptaki aynaya bakmaya davet ediyoruz.


5 Ekim 2020 Pazartesi

Otogar

Sonra nedendir bilinmez, zifiri karanlıkta görünen bir kıvılcımın boyutunda küçük, lakin bulunduğu yer- den ötürü kıymeti oldukça fazla bir umut zerresi belirdi içinde. Masmavi gözlerinin parlaklığında mavi bir kor yanıyor gibiydi. Hiç farkında olmadan dudakları kıpır- dıyordu, gözleri boşluğun en derinlerinde, düşünceleri amansız bir fırtınanın bağrında yapayalnız kalmışçasına haykırır gibiydi. Usulca gözlerini kapadı, yeniden açtı- ğında sessizce;
“Umut var” diyebildi, “Yarınlar içindir.”


 

Günümüz Anneleri ve Bebekleri (0-3 Yaş)

 Erken çocukluk dönemi yani kabaca doğumdan sonra ilk üç yıl çocuk gelişimi açısından çok önemli… Doğumdan sonra zihinsel, duygusal ve fiziksel gelişimin en hızlı olduğu zamanlar… Bu süreçte anne babanın bilinç düzeyleri, toplumları oluşturacak çocukların gelişiminde büyük etkiye sahiptir. Çocuğun toplumunu, kültürünü anlaması, sosyalleşmesi ve iç disiplini kazanmaya başlamasında da ailenin rolü büyüktür. Günümüz anne babaları olarak birlikte sohbet ediyoruz şimdi. Asla iddia etmiyoruz, akıl vermiyoruz, zorlamıyoruz, arz ediyoruz. Beğendiğinizi, aklınıza yatanı, size uygun olanı seçip alıyorsunuz. Zaten diğer türlüsü düşünülemez “mış” gibi yaparsanız, kendinizi zorlarsanız. Bu durum çocuğunuzu da sizi de strese sokar. Ebeveynlikte bence en güzeli doğal ve içten olmak. Biz de öyle olacağız. Ha bir de çocuklarımıza kitap okuma alışkanlığı kazandırmayla ilgili tüyolarımız var.


4 Ekim 2020 Pazar

Küresel İstila Zombi

 Biyolojik savaşın ortasında ve sonrasındaki dünya...

Dünya nüfüsünü azaltmak için yayılması planlanan virüs,Türk istihbaratı tarafından fark edilse de virüs tüm dünyaya yayılmaya başlamıştı bile...

Nükleer savaş sonrası başlayan biyolojik savaşın ardından zombi virüsü,tüm dünyadaki insan nüfüsünü tehdit etmeye başladı

Ülkeler ,istihbarat örgütleri,çeteler,siviller ve zombiler arasında yaşanan bu heyecanlı macerayı soluksuz okuyacaksınız...

Ateş Paksoy’un kaleminden...